20 Ağustos 2011

Kardeşlik



Dostum,Tanrının vermeyi unuttuğu kardeşimdir. Kardeşlik,kan bağıyla olur sadece. Dostluk ta ise kan bağından daha fazla şeyler gerekir. Hangisi daha güçlü ? Kardeş gibi bir dost veya dost gibi bir kardeş olmalı... Yani tanrının vermeyi unuttuğu kan bağını, onun canı acıdığında yanında değilsen seni bin kat daha acıtan his, paylaşarak azalan üzüntüler, artan sevinçler, eksikliğini hissetmem zannedip, zaman geçtikçe sana "hep bir şeyler eksik" dedirten duygular tamamlar, aslında. 


Aslında kardeşin gibi olan dostun, onu tutan hiç bir neden olmadan yanında kalan, senin dünyanın içinde olan, bir gün yolların ayrılsa da, yine bir yoldan saptığında onu göreceğine emin olduğun arkadaşındır. Sana kızsa canını yakacak ama gitse kendi canı yanacak. Sen düştüğünde, kendini de düşüreceğini göze alarak sana elini uzatacak. Kardeşin olmadığına seni hiç bir zaman inandırmayacak kadar kardeşin olan. Bazen kimseye anlatamayacağın bir bağ vardır aranda, bazen kimseye söyleyemeyeceğin bir sır, kimsede, kimse kadar,kardeşim dediğim dostum kadar,bendir. 

Tanrının vermeyi unuttuğu kardeşini bulan herkes, aslında yine tanrının bir mucizesiyle ödüllendirilmiştir.

Canım Kardeşime...

Dua ederken...

Araba kullanırken, işteyken, para harcarken, düşünmeden karşındakini kırarken ne kadar güçlüsün, dua ederken ne kadar zavallı. Kötü bir şey duyduğunda, kulağını çekip tahtaya vururken ne kadar mazlum olursun. Madem biliyorsun, elinde ne olursa olsun sağlık olmadan neyin varsa bir gram, bir kuruşu bile beş para etmez, neden hep hatırlatmıyorsun kendine bunu ... Dua ederken, kendinden çok daha yüce bir şeye sığınırken, yalvarırken nasıl mütevazi ve dünyada ne kadar ufak bir zerresin, aslında sen kötü davrandığın o insanların bile bir parçasısın hatırlasana! 

Etrafa yaydığın iyi veya kötü enerji, yaptığın iyilikler ve kötülükler, karşındakine yaptığını, verdiğini sandığın her şey aslında kendi dünyana koydukların ve ektiklerin. Hayatından şikayetçiysen ve karanlık geliyorsa sana, avuçlarını aç ta bak, ellerinde o karanlığın siyah lekeleri kalmış mı?

13 Ağustos 2011

HANGİSİ ?

Ayrılık mı daha acı, ölüm mü?
İhanet mi daha acı, kandırılıp aptal yerine konmak mı?
Ağlamak mı daha acı, sessiz kalmak mı?
Çığlıkların en büyüğü bağırmak mı, susmak mı?
Birinin iyiliği için yalan söylemek iyilik mi, ihanet mi?
Egoistlik kalkan mı, bencillik mi?
Gerçek sevgi koşulsuz, sorgusuz mu yoksa tek gerçek sevgi kendine duyulan mı?
İsim konulan ve tanımlanıp sınırlandırılmaya çalışılan "aşk" standart mı, yoksa yoruma açık ve aslında tanımı,yorumlanan hali mi?
Hayat kaderin mi, yoksa karakterinin aynası mı?

Ayrılıklar


 Sonsuz ayrılığı herkesin tadacağı bir dünyada, kimlerden gerçekten ayrılmak istediğinize iyi karar verin. Vakit dolduğunda yanlış kararlarla ayrıldıklarınızdan, bir gün istemeseniz de koparılacağınızı unutmayın... Ve onsuz bir hayatın ne kadar tatsız olduğunu anladığınızda, en çok kendinize kızarak terk edeceksiniz bu dünyayı. Kızgınlıkları, dargınlıkları, güzel günlerle değil ayrılıklarla, ölümle mukayese ederek cezalandırın. Sonunda karşınızdakini mi kendinizi mi cezalandırmış olacaksınız?


Piyonun Aşkı


  Hayal gücün varsa,gerçeğini kendin yaratabilecek gücün var demektir. Özür dilemeyi ve cesareti her zaman bir gurur meselesi yapıyorsan,hayatta en çok kendi kendini üzeceksin demektir. Anladım ki,hayatta hiç bir şeyden kendinden bile emin olamazsın. Düne kadar kendini tanığını zannedip,hayatına giren biri ile bambaşka biri olabilirsin.Bazı kelimelerin anlamını "biri" ile öğrendiysen o insana aşıksın demektir.

Aşk senin için bir oyunken,bir anda kendini 2 aşık piyonun biri gibi hissedebilirsin. İşte o zaman,çok sevdiğinde içine hüzün çöker... bir atın bile bir hamlede devirebileceği kadar savunmasız hissedebilirsin. Oysa,unutmamalısın ki,doğru zamanda doğru hamle ile ayakta kalmış bir piyon,şahtan bile değerlidir,hareket kabiliyeti az bir taşla alınmış bir oyun,akılla kazanıldığı çok açık bir oyundur.

  Şah olduğunda bilirsin ki,piyonken yanında olan taş,senin her zaman sadece “sen olduğun” için yanında olacaktır. Ve gerçek sevgi budur.Kendine güven her şey gibi fazla olduğunda aslında sana zarar verir,her şeyi elde edebilecek kadar zeki olduğunu düşündüğünde bazen hiçbir şey elde etmek için uğraş vermezsin bazen de gerekenden daha fazlasını ister hiçbir zaman elindekiyle mutlu olmayı bilmezsin. Birini gerçekten sevdiğinde ise,”her şeyin daha iyisi” olduğunu bilir ama senin için “en iyi”nin onun olduğunu bilirsin. Seni neyin mutlu ettiğini bilmiyor, sadece “zannediyorsan” elde ettiğin yanlış şeylerle kısa süreli mutluluklar yaşamaya mahkum olursun... 

İnsanlığı hayvanlardan öğrenmesi gerekenlere



Herkese yetecek kadar yiyecek var ama balıklar alamıyor. Mesele de doğru olan da gayet net. Ördekte doğru olanı yapıyor. Aramızdan bazılarının hala öğrenemediği insanlığı... Bence bu video için ne ağdalı yazılara ihtiyaç var ne de ekstra bir söze...

12 Ağustos 2011

Donmuş Fotoğraf Kareleri





Peki canlanabilseler, o an ki gibi mutlu edebilecekler mi sizi? Yoksa eskide kalan hatıralar aslında o an ,orada olduklarından mı güzel geliyorlar?

Eskiden muhteşem sandığınız aşkı,çerçevesinden çıkartıp,hayata döndürseniz, size sunulan bu gücü çokta boş yere harcamış oluacaksınız. O an güzelse ve zaten bitmişse,bilmesiliniz ki,sadece o ana hapsedilmiş bir tarihi eser güzelliğinden öteye geçemeyecek...

Anılar,hep donmuş çerçevelerin içersinde güzel kalacaklar. Güzellik ise, sadece hayatta hala yanınızda olan insanlar ve onlarla anı olacak yeni "anlar" yaşamaktır. Umarım, hepimizin, her zaman hiç değişmeyecek tek bir kişi ile hapsedeceğimiz birçok anımız olur : )




8 Ağustos 2011

Değerli olun / google patent




Hayalgücünüz ne kadar geniş? Televizyon, sinema ve internet başındaki hazır bilgi, görüntü ile onların yarattığı hayaldünyasından kopup bir köşeye çekilin. Sanki ilk defa görüyormuş gibi bakın etrafınıza... Gözlerinizi kapatın,başkalarının sizde yarattığı alışveriş alışkanlıklarından, davranış alışkanlıklarından,başkalarının yarattığı ön yargılardan kurutulun, beyninizi yıkayan toplumsal değerlerden sıyrılıp,kişisel değerlerinizi hatırlayın. Gözlerinizi,hayata bakmak için değil görmek için tekrar açın. Uygulamaya geçecek maddi gücünüz yoksa bile yeni birşey yaratmak sizi toplumun bulunduğu kese ile değil, kişisel olarak kolunuzdan tutup bağlar hayata... Ve siz sadece tüketen değil üreten bir bireyseniz, vazgeçmeyin çünkü sizin için sadece yaşam değerli değil, sizde yaşam için değerlisiniz,demektir. Ve hayatta sizi bir gün mutlaka ödüllendirilecektir.



Bu arada size yardımcı olması ve zamanızı da harcamamanız için bir öneri; http://www.google.com/patents Google Patent Uygulaması İle Yaptığınız İcat İle İlgili Patentleri Araştırabilirsiniz.

1 Ağustos 2011

GÜNAYDIN...





Günaydın, dur dur.. uyanma. gözlerini kapat ve düşün...

Bugün de hayatta olman ne büyük şans. Her akşam,ertesi gün yaşayacağını düşünüp uyanmak ise ne kadar büyük saflık. Sevdiğin insanları bir daha görememe ihtimalini düşün şimdi onları kırdığın sebepler ne kadar mantıklı? hayatta olmanın bir mucize olduğunu düşündüğünde, hayallerin gerçeğe aslında ne kadar da yakınmış değil mi? çünkü hayaller hayata yakın,hayatta gerçeğe... hayatta olduğun sürece sen de  hayallerine... şimdi anladın mı umutsuzluğu bunca zaman bir yük gibi taşıdığını aslında. hayata vermediğin değerin sebebi hep senin olması mı? elinde olan şeylerin değerini o zaman bilemeyecek kadar safsan, kaybettiğinde de üzülmeyecek kadar cesur olmalısın. iyilik,güzellik elinde olduğunda zaten nefes almak gibi doğal ,standart mı oluyor bu yüzden mi sevgiler çabuk tükeniyor standartlaşabileceği sanılarak bulanabileceği mi düşünülüyor? güneşin doğuşunu ilk gördüğünde senin için ne kadar muhteşemdi, sen birçok kez gördüğün için muhteşemliğinden birşey kaybetti mi peki? birşeyler kaybedilmiş olmalı ama ? kaybeden aslında sensin, kendinden birşeyler kaybettin. sorun güneşte değil o hep aynı muhteşemliğiyle doğuyor ama sen aynı farkındalıkla uyanmıyorsun güne... ertesi gün göremeyeceğini bilseydin yine aynı heyecanla bakardın ama böyle bir anlaşma yapamazsın hayatla. o zaman sadece o günü kaybetmezsin işte. değer vermediğin her günün pişmanlığını da eklersin kaybına. geri getiremeyeceğin bir sevginin pişmanlığıyla kaybedersin,bir sevgiliyi. çünkü onunda kalbinde sana açtığı yer aslında hayatından bir parçadır ,belki de tümü... biraz anlamışsındır ne kadar kıymetli birşeyi sana ayırdığını yada senin ona ayırdığını ama değerini standartlaştırdığımız duygular,değerini kaybetmeden harcanmaya mahkum edilmiştir. Ve birgün hepimizden intikamını almak için sessizce kuytulara çekilmiştir. Hayat değer vermediklerini elinden almak için planlarını yapmıştır. son şansını da elinden kaçırdığında, elinden kaçırdığın şey de değil, hayat sana bakıp gülecektir. insanoğlunun ne kadar doyumsuz ve saf olduğuna... gülecek.

Bir romanda sevgilisinin ölmesi üzerine ,onun yaşamasını ama onu bir daha hiç görmeyeceğini onunla beraber olmayacağının anlaşmasını yapan kadın, bu gerçekleştiğinde sevgilisinin ölmesi için her gün dua etmiştir. çünkü onu hayattayken kaybetmiştir artık,onun olabilecekten uzaktadır artık. biz de değerini bilmediğimiz şeyler için her gün biraz daha kaybediyoruz... şimdi bu şeylere sadece uzaktan bakmamız gerekseydi biz de aynı şeyi yapardık. ama hayat insanlara böyle oyunlar oynamıyor. ona verilen aklı kullanmayan insanlar için zaman harcamak istemiyor. bizim cezamız hayatta dün veya bugün veya bir saniye sonra yaptığımız her şeyin sebebinin kendimiz olması,özgür irademizle verdiğimiz kararların sonuçlarının hayattan değil yine kendimizden gelmesi.

Tatmin olmayan ve doyumsuz insanoğlu, nelere sahip olduğunu düşünmeden istiyor. neyi istediğini bile bilmeden hep yeniyi... hep koşuyor , o kadar hızlı koşuyor ki nerelerden geçtiğini ve nereye gittiğini bilmeden sadece koşma eylemini gerçekleştiriyor. oysa nefes almak için dursa hayatın tam ortasında. hayatta olduğunu hatırlasa bir ağacın bile ne kadar muazzam olduğunu ilk günkü bakışıyla farkına varsa, koştuğu yerin aslında ölüm olduğunu anlasa. koşarken kaçırdığı güzellikleri ve yanında olanın değerini bilse. hayatın tadının çok basit şeylerde olduğunu görse, mutluluğun tam da avucunun içinde olduğunu farketse... peşinden koştuğu büyük şeylerin mutluluğun anahtarı sandığını anlasa, o kadar da gözükür ve çok kolay görülür olacağana inanmayacak kadar saf olmasa... büyük sandığı anahtarı elde etmek için koşarken elinden düşürdüğü ufak ama gerçek mutlulukların elinde olmadığını farkettiğinde ne yapacak? şimdi koskocaman bir yerin içinde ufacık mutluluk kırıntıları arayacak ama bulamayacak kadar zavallı olacak...

Gerçek güzellik ve mutluluk sadece gözle görülür olabilecek kadar basit olabilir mi veya kalıcı? bir insanın dış güzellğini herkes görebilir. peki ya bir insanın kusurlarını,yanlışlarını kaç kişi sevebilir? kim onları bile bir güzellik gibi görür, diğerlerinden ayıracak bir kusur ancak gerçek aşkın gözüyle bakıldığında güzel gözükür. ve sadece senin gözlerinle bakıldığından güzel gözükür. senin gözlerin olmadan kimsenin görememesi, aslında güzelliklerin anahtarı değil midir ? bak bir hayattaki bir anahtarı buldum.

Hayatta o kadar çok anahtar var ki... siz hep yanlış anahtarların peşinde koşuyorsunuz ilk elinize almanız gereken mutluluğu o kadar sıkı tutun ki sonra nereye koşarsanız koşun ama ... kafanızı yana çevirdiğinizde gerçek mutluluk hala orda olsun,çünkü alacağınız sahte keyiflere bile ancak gerçeğin yanında olduğunda kanabilirsiniz.

Neye uyandığınızı bilin size lütfedilen bir şansa uyanıyorsunuz, sizin olan bir hayata değil.

İşte şimdi günaydın...