28 Kasım 2011

Neden Acıyla Yoğrulmuş...

Neden acıyla yoğrulmuş tüm güzel şiirler, yazılar, sözler ? Neden hatırladığımız tüm aşk hikayelerinin sonunda onlar erememiş muradına ? Neden Sezen aksu ,Uzanıp kanlıcanın orta yerinde bir taşa,gözünün yaşını hisara doğru yüzdürdüğünde, en derin duygularımıza değebiliyor?

"Onlar ermiş muradına" 'dan sonra artık bu 2 kişinin özel hayatı oluyor. Konuşulacak bir şey kalmıyor. Ama acı çeken 2 aşık hakkında her zaman konuşulcak bir şeyler oluyor, özel değil halka mal oluyorlar, daha romantik söylemek gerekir ise, Leyla ile Mecnun gibi, Ferhat ile Şirin gibi,Romeo ve Juliet gibi... efsane oluyorlar...

Çünkü, acı hayatı hatırlatıyor. Acı, yaslanıp durmuyor omzunda, içine saplanıyor. Aslında mutluluğunda anlatacak, anlatılacak çok şeyi var. Ama melektense, şeytanı dinlemek daha merak uyandırıcı, mutlu sondansa acılı bir aşkı izlemek daha sürükleyici...

Oysa mutlulukta, acı gibi sizi en derinden yakalabilir. Hayatın her yerinden, her anında yakalayabilir. Özdemir Asaf'ın yakalabildiği gibi;

YAŞAM



Sanırım görmediniz;
Şimdi şuradan geçti.
Yazık görmediyseniz
Böcek gibi güzeldi

Sadece bir tırtılın, kelebeğe dönüşmesinde, bir annenin bebeğini ilk kucağına alışında,bir bebeğin ilk adımında, bir aşkın içinde büyüttüğü kocaman sevginin sıcaklığında, içten bir gülümseme de,sadece yan yana oturmanın bir insana verdiği huzurda, bir kedi yavrusunun bakışında, sabah ilk gözünüzü açtığınızda,

Hayat mutluluğun içinde, mutluluk ta hayatın içinde. Sadece acı dokunabiliyor sansan da sana, sürekli sana dokunduğundan unuttuğun mutluluğun dokunuşu da bir yaprak gibi, yağmur yağdığında toprağın kokusu gibi, bir böcek gibi, bir efsane gibi güzel ve duygusal...

Acıyı anlatan şiirler, yazılar, şarkılar, filmlerle dokunmak neden daha kolay da, mutlulukla dokunmak daha zor insanlara? Başkalarının mutluluklarından çok, başkalarının acılarını izlemenin,dinlemenin, acılarımızı hafiflettiğine mi inanıyoruz yoksa?

Hayatın içindeki acıyı unutalım demiyorum ama mutluluğa da gereken değeri verelim. Klişeleştirmeyelim,izlenebilir, dinlenebilir olduğunu bilelim, mutluluğu da anlatalım,konuşalım...Bilin ki ,"Onlar ermiş muradına" 'dan sonra da anlatılacak çok şey var...





Değişik Yemek Tarifi 2

Değişik yemek tarifi -Volume2 : )

Sizde benim gibi bir sürü tarif okuyup arasında sadece gönül bağı kurabildiklerinizi yapıyor iseniz, tamam dürüst olalım. Sadece tarif ile tuturabildiklerinizi yapıyor iseniz, ben yapıyorsam mutlaka sizde yaparsınız merak etmeyin. İşte kendinizden birşeyler katmanıza gerek olmayan tarifler...

Kahvaltı en güzel ve kolay öğün, bu yüzden kahvaltılık bir tarifle başlayalım.
Güzel bir omletin sırrı bence, o güzelim yumurtaları ruhunu kaybedene kadar pişirmemek. Fazla olgun, fazla bilmiş, hiç bir merak uyandırmayan, artık esrarını kaybetmiştir. Siz bu kötülüğü yumurtalarınıza yapmayın.

İkinci sırrımıza gelelim,domates salçası, ketçap kullanacaksak bile mutlaka içersine taze domates rendeleyelim. Bazen ne tamamen doğal, ne tamamen yapay olmak iyidir. Bazen yalanlarımızı vicdanımız kaldırmaz, içine mutlaka biraz doğru katarız, iyi olmak isteriz ama melek değil, çok tatlı yediğimizde tuzlu çeker canımız ve biliriz ki biraz karabiber yemeğe tat katar bazen...

İÇİNDEKİLER

karabiber, domates salçası, domates rende,yumurta,sosis veya pastırma (pastırmalı yapacak isek hiç tuz koymamalıyız.) , rende kaşar peyniri, yeşil biber,mantar ve migrosta satılan sarımsaklı çeşniyi hazırlayabiliriz.

öncelikle, sosisleri keselim, yeşil biberleri (isterseiz siyah zeytin, yeşil zeytin de koyabiliriz. tabi zeytinleri ince doğranmış şekilde ve çekirdeklerini çıkarıp ekleyeceğiz. bu dediğime "aaa çekirdekleri çıkarıyor muyuz" tepkisi verdiyseniz hemen elinizdekileri bırakıp yemeksepetini açın ve siparişinizi verin : ))


YAPILIŞI

Doğradığımız sosisleri, tereyağı ve sarımsak çeşnisi koyduğumuz tavada pişirelim. Mantar ve yeşil biberleri de ekleyip 5 dakika daha pişirelim.
( Sizde benim gibiyseniz şu an " ya mantar ve biberler 5 dk. da, sosisleri kaç dk pişiricez diye çıldırıyorsanız, o da 5-8 dk yeterlidir :) )

Sosis+yeşil biber+mantarları çevirerek pişirdikten sonra domates salçası ve domates rendesi ekleyip karıştıralım. Domatesli salçanın birazını daha sonra koymak için ayırın. Sosislerin üzerini kapatalım ve buharında pişmeye bırakalım. Böylece daha yumuşak olacaklar. Hızlı ve kızgın ateşte pişer ise sert, suda sabırla pişer ise yumuşak olur. Açıkça yazmama gerek yok herhalde mesaj alındı. Sevgilinize veya arkadaşınıza yaptığınız bu tarif,hayat için de geçerli.

Salça biterse azcık su ile kalan domatesli salçadan ekleyebiliriz. Hayat için ise burası biraz daha farklı, sabrınız biterse, çekin gidin... : ) ( biber salçası da tat verir ,2tatlı kaşığı eklenebilir.)

Hepsini kaç dakika pişirdiğimi bilemiyorum, onunda tadına bakın artık. Ama panik olup 2 dakikada bir bakarsanız tüm yemeği bitirirsiniz. Benim bazı yemeklerim daha sonlanmadan bitebiliyor.15 dakika sonra tatmaya başlayabilirsiniz. Sosisler yumuşadı ise, üzerine sosileri kırın. ( sosisleri çırpmadan direk sosilerin üstüne kırın.)  ve hızlıca karıştırın. Kaşarları da ekleyerek,karıştırın.

Yumurtalar hafif sulu kalacak şekilde bırakın... Ve bu şekilde servis yapın.
Tabi misafirleriniz de yumurtayı bu şekilde seviyor ise...

Bir daha ki tarif mükemmel Pancake...





21 Kasım 2011

Sen Hiç Sezen Aksu Şarkısı Dinlemedin mi?

Neslimizi en güzel şarkılarımız anlatıyor... Hiç bir şeye sabrı olmayan nesle en uygun şarkılar, gidersen git, beni arama, kapıma köle olsan affeder miyim? Neden affetmezsin?

Sen hiç Sezen Aksu şarkısı dinlemedin mi? Acıyı lanete ve nefrete dönüştüren,yaşananları basitleştirip, arkasına dımtıs döşeyen kafa yapısı ,bak! Sezen Aksu konuyu çok daha hisli,kaliteli ve kompleksiz bir şekilde nasıl açıklamış;

"Unutmam acı tatlı ne varsa hazinemdir, acının insana kattığı değeri bilirim küsemem,acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir."


Hep az seven taraf, hep kolay unutan, aşka inanmayanın güçlü gösterildiği anlamlar... Bende taş kalpli olduğumdan anladım ki, asıl marifet bu değilmiş. Asıl güç gidebilmek değil, kalabilmekmiş. Affedebilmekmiş. Gereksiz gururunla yakana değil, kalbinin tam ortasından iğneliyorlarmış,o madalyalaları. Bir boka da yaramıyormuş. En basitinden düşünün, bir duvarı yıkmak mı kolay, yapmak mı? Tek bir tekmeyle yıkacağın duvarı, tek tek sabırla örüyorsun. Ve yıktığındaki sebebin haksızsa, özverisiz bir pes edişse, sandığın şey gurur değil, kendine olan saygısızlığınmış sadece.

Bende bazen bir tekme atıp gitmek istiyorum birçok şeye, hep daha kolay geliyor, rahatlayacakmışım gibi hissediyorum o an. Ama düşünüyorum... Hayatta bazen ailenden hatta bazen kendinden bile sıkılıyorsun. Tekme attığın şey hayatta bir daha bulamayacağın bir mutluluk,bir daha bulamayacağın bir dostluk, bir iş veya her hangi bir bağ olabilir. Tahammül etme yeteneğini kaybedip duvarları yıktığın an... biraz bekle etrafına hiç zahmetsiz örebildiğin tek duvarı göreceksin, pişmanlığı...

Tabi ki her şeyin bir endazesi var. Aşk her şeyi affetmez ama, affetmediğinde de öyle bir gider ki... Öyle "unuttum adını sanını,bittiyse bebekte bir tur atarım keyfime bakarım" diyerek değil. O kadar başın dik gideceksin ki,gözlerinden akan damla kulağına varana kadar, tek bir elveda karşındakinin yüreğini delip geçecek, hiç unutulmayacak kadar...

Acı çektiysen, Ahmet Altan'ın da dediği gibi ,gerçekten sevdiğinde,çıplak tenine sapladığın bir ziynet eşyası gibi taşıyarak batırmalısın iğneni... Meçhul bir kadından mektup adlı kitapta,fahişeliğini bile anlatırken kutsallaşabilen bir kadını anlatmaktadır. Siz ise bu yeni şarkı sözleri ile, şık giyinmiş, basit fahişeler gibi duruyorsunuz. Hayatına soktuğun insanı, o hayattan çıkartırken ona sarf ettiğiniz her sözde aslında , sizin hayatınızın bir parçasına atıfta bulunduğunuzu fark etmeyecek kadar cahil duruyorsunuz. Gezip tozarım sözleri ile tehdit ederken, sen gidersen ben fahişe olurum kadar basit bir tehdit savurduğunuzu fark edemeyecek kadar çaresiz olduğunuzu kabul ediyorsunuz.

Siz gezip tozunca,kolay unutup,yıkınca güçlü olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?

Siz hiç Sezen Aksu şarkısı dinlemediniz mi? Siz hiç Meçhul Bir Kadından Mektuplar kitabını okumadınız mı?




9 Kasım 2011

KEDİLER




Tüm hayvanları sevsem de kedilerle aramda çok özel bir bağ var. Onları ayrı seviyorum. Kediler hakkında bilmediğiniz o kadar çok şey var ki... 

Mesela,yyeryüzünde 33 farklı ırkta kedi var.Kedilerin bıyıkları adeta radar gibi, çevredeki her hareketi algılama özelliğine sahip.Kedileri kafalarını sokabildikleri her yerden geçebilirler çünkü köprücük kemikleri yok.Kediler insan ve köpeklerden çok daha iyi duyarlar, görme yetileri ise normal bir insandan 6 kat daha üstündür ve 185 derecelik bir görüş açısına sahiptirler.

Bir kediyi okşamanın ve sevmenin, kan basıncını düşürerek rahatlamaya sebep olduğu ve tansiyonu düşürdüğü tıbbi olarak raporlanmış ve kanıtlanmıştır.. Ayrıca bu durum benim tarafımdan da onaylanmıştır : ))

Evcil bir hayvan olarak eve aldığınız kedi, bir süre sonra evinizin sahibi olmaya başlayacaktır. Sizi yönetecek kadar akıllı demek saçma olabilir ama belki de içgüdülerinde bu yeti mevcut. Mesela kedilerin aralarında farklı seslerle iletişim kurmaları sadece insanlara miyavlamaları, size de çizmeli kediyi anımsatmıyor mu ?


Muhteşem kılıç sallayan çizmeli kedimizin, kılıçları arkasına saklayıp bir anda masum bir ifade takınıp istediğini elde edebildiği sahneyi hatırladınız mı? Bu özellik laf olsun diye konulmuş bir karakter özelliği değil. Tam da bir kedinin kişiliğini yansıtıyor. O sizi gerçekten sever ama kızgın olsa da istediğini almak için biraz da biz gibi davranabilir.


Bir kedi kızdığında onun soyunun aslan ve kaplanlara dayandığını rahatça görebilirsiniz. Aslında çok tatlı olan yüzünü sizi korkutmak için tam bir şeytana çevirebilir. Hepimizin duvarları  vardır, duvarların önünde içinde hep kötüyü barındıran tarafı, duvarların arkasında ise masumluğunu saklar.

Sadece kedilerden değil, hayvanlardan öğrenmemiz gereken çok şey var. İç güdüleri ne kadar aksi olsa da kedi ve köpeğin içimizi ısıtan dostluğu bize çok şey öğretebilir. Sokaktaki her kedi köpek böyle olmasa da çocukluktan beraber büyümüş olan hayvanların dostluğu, birbirlerini sevmeseler de aynı evde birbirlerine zarar vermeden yaşamları, bir çok insanın suratının kızarmasına yeterli bence.





SOKAK HAYVANLARI, SİZİN SOKAĞA KOYACAĞINIZ BİR KAP SUYA MUHTAÇ !!!

Üşenmeyin. Sizin vereceğiniz bir kap su, bir kap artık yemek, bu tatlı hayvanların hayatları için çok önemli. 
Bir hayatı kurtarmak yerine üşenip çöpe attığınız yemekler, vicdanınızda taş gibi durmuyor mu? Onlar derdini anlatamıyorlar ama anlatabilselerdi, size şöyle derlerdi;
" Artan yemekleri çöpe atacağınıza bana verin,bugün karnım doysun. Çok açım, bana verirseniz hem ziyan olmaz hem de bu zor şartlardaki yaşamıma destek olmuş olursunuz."
: )) Lütfen üşenmeyin...




Evinize bir hayvan alıp ona bir yuva vermek çok güzel ama sokakta çok zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi verenleri de unutmayın. Onlar bu hayatta içinde hayvan sevgisi barındıran insanlara muhtaçlar...



Sizin kucağınıza yattığında size verdiği ve gözlerindeki sevgi size çok şey öğretecek. Karşılıksız sevgiyi hiç bir zaman unutmamanızı sağlayacak. Kedilere nankör derler ama bir kedi sizi seviyorsa açta olsa her zaman yanınızda kalır ve sevgiyle beslenebilir. Hayvanlar bebekliklerindeki masumiyeti çoğunlukla barındırabilen canlılardır.








Dijital Hayattaki Yapay Arkadaş

Sosyal medya günümüzde her şeyin içinde veya her şey sosyal medya içersinde ...
İnsanlar vakitlerinin çoğunu bilgisayar başında geçirdiğinden dolayı markalar ve reklamcılar, az maliyetlerle geniş kitleleri yakalayabilmek için internete büyük önem veriyorlar.
Bir reklam ajansına verilen paralar yerine, bir SEO ajansına akıtılacak olan para çok daha efektif. Yine de tv'de izlenen reklamları asla hafife almıyorum. Bana kalırsa, dijital pazarlamanın eketif, az maliyetle daha çok kişiye ulaşabilir olması, tv reklamlarının etkisini azaltmaz. Tabii hep böyle olacak anlamına gelmiyor. Dijital pazarlama, her geçen gün büyük bir hızla büyüyor.


Dijital pazarlamayı meydana getiren ise, bilgisayar başından ayrılmayan insan. 21. yy'ın gençleri, pazarlama  için yepyeni ve hızlı bir reklam ve satış kanalı açıyor. bu durumda yanda gördüğümüz resim biraz abartılı da olsa gerçeği yansıtıyor. Veya hiç te abartmıyor. Ayrılamadığımız bilgisayarların yaptığı çoğu özelliği telefonlarımıza adapte eden teknoloji, giderek etrafımızı görmemizi engelliyor. Açık hava da otururken göremediğimiz kuşlar, ağaçlar, denizler, göller yerine telefonumuzun ekranına bakıyoruz.

Dünyadaki en korkutucu şey onda mevcut. Ne kadar çok yararlı ve pozitif etkileri varsa o kadar da zararlı ve negatif etkileri var. Ne zaman nereye döneceği ve ne yapacağı belirsiz yapay bir arkadaş. Onunla zekanı geliştirecek işlerde ortaklık yaparsan, senin zekanı geçemeyecek ve sana zarar veremeyecek hatta sana yararı olacak bir arkadaş. Zekanı geriletmesine izin verirsen seni ele geçirecek bir katile bile dönüşebilecek kadar suçlu biri...