21 Aralık 2011

ZORU ÖĞREN...


Sert durmak kolaydır, öylece dimdik durursun. Sen romantik olmayı öğren.
Silip atmak,gitmek kolay, Sen sevmeyi,kalmayı, fedakarlık etmeyi öğren.
Hayatta o kadar çok insan var ki bende biliyorum,istediğim birçok insanın hayatına girmek kolay...

Birini kendine aşık etmek kolay, eğlenceli de belki
Ama birine,sadece ona,sadece o olduğu için aşık olmak özel,
Hep senin diye onun güzelliğini,değerini unutmak kolay , kaybettiğinde hatırlamak acı, 
Ona her gün yeniden bakıp, her gün sevdiğin her parçayı tekrar hatırlamayı öğren.


Hiç gitmediğin bir şehri sadece onunla gittin diye sev,
Hiç kıskanmayacak kadar güçlü olmak kolay, öyle gözünün içinde okunacak şeyler varmış gibi baktığını birilerine, hayatında hiç bilmediğin ve yeni öğrendiğin, sevdiği şeyleri, kişileri bile sadece onun hayatındalar diye kıskandığını söyleyebilmeyi öğren.

Kızıp git demek te kolay, gitmek te, en kızgın anında, tam kapının ağzına geldiğinde , gitsen onu da götüreceğini anlayıp kalmayı öğren.

Ama şunu hiç unutma, gerçekten gitme zamanı gelmiş diyorsan,unutulmayacak, atlatılamayacak dönüşü olmayan hatalarla, işte o zaman da öylece durmak kolay olan. Kolay olan zamanla örülmüş sımsıkı zincirlerin üstünde öylece oturmak. O zincirleri ellerini,kalbini kanatacağını bile bile kopartmayı öğren. Bazen daha büyük acılar çekmemek için atacağın ilk adım kendi canını acıtmak. Yanlış bir yerde isen, bazen de gitmek olur zor olan... Son düşündüğün olsun ama sen yine de ilk gitmeyi öğren...





20 Aralık 2011

Yılbaşı



2012'ye az bir zaman kala, yılbaşı hazırlıkları başladı...
Kimin adedi ise farketmez, hayatta kutlayacak ne kadar çok bahane bulursanız o kadar güzel değil mi


Birine hediye almak için bir gün olması, çok sevdiğiniz ama hayatın akışı ile onları düşünmeyi unuttuğumuz insanlara hediye almak için iyi bir fırsat. Hediye ille de maddi değer taşımalı diyenlerdenseniz tabii ki sadece alışveriş sektörüne bağışta bulunuyorsunuz demektir. Fakat hediye demek en küçüğünden ,en büyüğüne içersinde bir düşünce veya duygu barındırmalı diyorsanız aldığınız hediye hem sizi hem de karşınızdakini mutlu edecektir.

Bir kaç hediye, evde online dünyadan çıkıp herkesin bir araya geldiği ve beraber süslediği bir çam ağacı, isterse bizim geleneğimiz olmasın. Neden bu kompleks?

Siz bunları boşverin, eğer yılbaşını kutlayacaksanız işte bir kaç öneri;


İlle de bir çam ağacına ihtiyacınız yok amaç kutlama yapmaksa bir kaktüsten bir merdivene kadar istediğiniz her şeyi süsleyebilirsiniz.

Hatta çok da orjinal olmuş olursunuz. Yer kaplamayan ufak ama dekoratif bir obje ise sadece yılbaşında değil, üzerindeki süsleri çıkarttığınızda her daim evinize renk katabilir. Mudo'da buna benzer ağaç şeklinde ahşap ve demir objeler var...



Çam süsleyecekseniz kendinize bir konsep belirleyebilirsiniz. Mesela tamamen beyazın hakim olduğu bir yılbaşı ağacı veya siyah süslerle bezenmiş aralarda kırmızı geyiklerin olduğu bir ağaç.
Konsepti siz seçin, bir araya gelip ortak bir karara varın hatta tartışacaksanız bu yüzden tartışın : ))

Daha sonra süsleri almaya çıkın veya oturun  beraber evde olan ne varsa kesin,biçin, birleştirin kediniz yapın. Örneğin evdeki nohuttan yılbaşı süsü yapmak hiç aklınıza geldi mi, biraz hayal gücünüzü çalıştırın...

Yeni bir yıl ile birlikte, sağlık, mutluluk, neşe ve bereket gelmesini, sevdiklerimizle sadece bugünlerde değil istediğimiz ve içimizden gelen her günü ve anı özel kılabileceğimizi hiç unutmamamızı temenni ederim...


    Seni sağlık ve güzelliklerinle bekliyoruz, 2012 ...


18 Aralık 2011

I phone VS Blackberry



Hangisi karar vermek için bazen çok detaylı bilgi sahibi olmaya gerek yoktur. Bazen basit düşünülüp alınan kararlar daha sağlıklı olur. Mesela bir bayan olarak 2 telefon arasında kalmak çok mükemmel bir karar mekanizması gerektirmez. Ve kendimizi bunun için yormayız.

Uzun zamandır bir blackberry kullanıcısı olarak i phone aldım. Sadece değişiklik olması açısından almış olsam da kendisini bundan sonra hiç bir telefonla değiştirmeyi düşünmüyorum en azından şu an piyasada olan mevcut herhangi bir telefonla, yarın ne çıkar belliolmaz...

Öncelikle benim için en önemli şey,yani fotoğraf çekmek, kendi canon makinemden bile çok daha keyifli, bu fotoğraflara kolayca efekt ekleyebilmek, istediğim aplikasyonu indirebilmek, en yakın nöbetçi eczaneden, birçok oyuna kadar... İlk defa "telefon, telefon etmek içindir" ön yargımı  i phone ile yıkıp, ufak bir değişiklik isteği ile deneme yöntemi ile kararımı vermiş bulundum.

15 Aralık 2011

KEDİ'M

İşte benim kedim ... Bundan önce de çok kedi besledim. Kedilere hayranım veya aramda özel bir bağ var diyelim. Belki de en çok kedi besledim diyedir. Köpekte besledim ama bahçedeydi,ben daha küçüktüm,köpeğimi de sevdim ama aramızda özel bir iletişim kurmaya belki de fırsat olmadı.


Ben belki fazlasıyla evcimen, belki kendini mutlu etmek için başkalarına ihtiyaç duymayan biriyim. Tüm bunlara rağmen sarılmak benim için ihtiyaç. Sarılmak bazen dilde karşılığı olmayan kelimleri susmaktır birbirine yada anlayabilene... Taş kalpli olduğum kadar duygusalım. Kendi burnumun dikine gittiğim kadar eleştri kaldırır,kendimi değiştiririm. Tabi eğer mantığım kabul ederse. Birine hak vermekten korkmam çünkü bilirim ki verilen haklar sende bir şeyleri eksiltmez.

Konu dağılacak gibi biraz... İnsan kendini anlatmaya ne kadar da meraklı değil mi? Hayvanlar sadece kediler, eminim köpekler gibi bizi sahipleri olarak görmüyorlar, bizimle beraber yaşadıklarını düşünüyorlar. Siz onları besliyorsunuz diye değil istediklerinde kendilerini sevdiriyorlar. Bize ne kadar muhtaç olsalar da kendi zevklerinden ve isteklerinden ödün vermiyorlar.

İsteyebileceğim son şey ama ille de bir hayvan olacaksam kedi olurdum her halde, sadece bir hayvan beslemek zorunda kalsam da hi şüphesiz kediyi seçerdim. Bu yazı sanki sadece leo'yla resmimizi buraya eklemeye sebep yaratmak için gibi oldu ama olsun...

28 Kasım 2011

Neden Acıyla Yoğrulmuş...

Neden acıyla yoğrulmuş tüm güzel şiirler, yazılar, sözler ? Neden hatırladığımız tüm aşk hikayelerinin sonunda onlar erememiş muradına ? Neden Sezen aksu ,Uzanıp kanlıcanın orta yerinde bir taşa,gözünün yaşını hisara doğru yüzdürdüğünde, en derin duygularımıza değebiliyor?

"Onlar ermiş muradına" 'dan sonra artık bu 2 kişinin özel hayatı oluyor. Konuşulacak bir şey kalmıyor. Ama acı çeken 2 aşık hakkında her zaman konuşulcak bir şeyler oluyor, özel değil halka mal oluyorlar, daha romantik söylemek gerekir ise, Leyla ile Mecnun gibi, Ferhat ile Şirin gibi,Romeo ve Juliet gibi... efsane oluyorlar...

Çünkü, acı hayatı hatırlatıyor. Acı, yaslanıp durmuyor omzunda, içine saplanıyor. Aslında mutluluğunda anlatacak, anlatılacak çok şeyi var. Ama melektense, şeytanı dinlemek daha merak uyandırıcı, mutlu sondansa acılı bir aşkı izlemek daha sürükleyici...

Oysa mutlulukta, acı gibi sizi en derinden yakalabilir. Hayatın her yerinden, her anında yakalayabilir. Özdemir Asaf'ın yakalabildiği gibi;

YAŞAM



Sanırım görmediniz;
Şimdi şuradan geçti.
Yazık görmediyseniz
Böcek gibi güzeldi

Sadece bir tırtılın, kelebeğe dönüşmesinde, bir annenin bebeğini ilk kucağına alışında,bir bebeğin ilk adımında, bir aşkın içinde büyüttüğü kocaman sevginin sıcaklığında, içten bir gülümseme de,sadece yan yana oturmanın bir insana verdiği huzurda, bir kedi yavrusunun bakışında, sabah ilk gözünüzü açtığınızda,

Hayat mutluluğun içinde, mutluluk ta hayatın içinde. Sadece acı dokunabiliyor sansan da sana, sürekli sana dokunduğundan unuttuğun mutluluğun dokunuşu da bir yaprak gibi, yağmur yağdığında toprağın kokusu gibi, bir böcek gibi, bir efsane gibi güzel ve duygusal...

Acıyı anlatan şiirler, yazılar, şarkılar, filmlerle dokunmak neden daha kolay da, mutlulukla dokunmak daha zor insanlara? Başkalarının mutluluklarından çok, başkalarının acılarını izlemenin,dinlemenin, acılarımızı hafiflettiğine mi inanıyoruz yoksa?

Hayatın içindeki acıyı unutalım demiyorum ama mutluluğa da gereken değeri verelim. Klişeleştirmeyelim,izlenebilir, dinlenebilir olduğunu bilelim, mutluluğu da anlatalım,konuşalım...Bilin ki ,"Onlar ermiş muradına" 'dan sonra da anlatılacak çok şey var...





Değişik Yemek Tarifi 2

Değişik yemek tarifi -Volume2 : )

Sizde benim gibi bir sürü tarif okuyup arasında sadece gönül bağı kurabildiklerinizi yapıyor iseniz, tamam dürüst olalım. Sadece tarif ile tuturabildiklerinizi yapıyor iseniz, ben yapıyorsam mutlaka sizde yaparsınız merak etmeyin. İşte kendinizden birşeyler katmanıza gerek olmayan tarifler...

Kahvaltı en güzel ve kolay öğün, bu yüzden kahvaltılık bir tarifle başlayalım.
Güzel bir omletin sırrı bence, o güzelim yumurtaları ruhunu kaybedene kadar pişirmemek. Fazla olgun, fazla bilmiş, hiç bir merak uyandırmayan, artık esrarını kaybetmiştir. Siz bu kötülüğü yumurtalarınıza yapmayın.

İkinci sırrımıza gelelim,domates salçası, ketçap kullanacaksak bile mutlaka içersine taze domates rendeleyelim. Bazen ne tamamen doğal, ne tamamen yapay olmak iyidir. Bazen yalanlarımızı vicdanımız kaldırmaz, içine mutlaka biraz doğru katarız, iyi olmak isteriz ama melek değil, çok tatlı yediğimizde tuzlu çeker canımız ve biliriz ki biraz karabiber yemeğe tat katar bazen...

İÇİNDEKİLER

karabiber, domates salçası, domates rende,yumurta,sosis veya pastırma (pastırmalı yapacak isek hiç tuz koymamalıyız.) , rende kaşar peyniri, yeşil biber,mantar ve migrosta satılan sarımsaklı çeşniyi hazırlayabiliriz.

öncelikle, sosisleri keselim, yeşil biberleri (isterseiz siyah zeytin, yeşil zeytin de koyabiliriz. tabi zeytinleri ince doğranmış şekilde ve çekirdeklerini çıkarıp ekleyeceğiz. bu dediğime "aaa çekirdekleri çıkarıyor muyuz" tepkisi verdiyseniz hemen elinizdekileri bırakıp yemeksepetini açın ve siparişinizi verin : ))


YAPILIŞI

Doğradığımız sosisleri, tereyağı ve sarımsak çeşnisi koyduğumuz tavada pişirelim. Mantar ve yeşil biberleri de ekleyip 5 dakika daha pişirelim.
( Sizde benim gibiyseniz şu an " ya mantar ve biberler 5 dk. da, sosisleri kaç dk pişiricez diye çıldırıyorsanız, o da 5-8 dk yeterlidir :) )

Sosis+yeşil biber+mantarları çevirerek pişirdikten sonra domates salçası ve domates rendesi ekleyip karıştıralım. Domatesli salçanın birazını daha sonra koymak için ayırın. Sosislerin üzerini kapatalım ve buharında pişmeye bırakalım. Böylece daha yumuşak olacaklar. Hızlı ve kızgın ateşte pişer ise sert, suda sabırla pişer ise yumuşak olur. Açıkça yazmama gerek yok herhalde mesaj alındı. Sevgilinize veya arkadaşınıza yaptığınız bu tarif,hayat için de geçerli.

Salça biterse azcık su ile kalan domatesli salçadan ekleyebiliriz. Hayat için ise burası biraz daha farklı, sabrınız biterse, çekin gidin... : ) ( biber salçası da tat verir ,2tatlı kaşığı eklenebilir.)

Hepsini kaç dakika pişirdiğimi bilemiyorum, onunda tadına bakın artık. Ama panik olup 2 dakikada bir bakarsanız tüm yemeği bitirirsiniz. Benim bazı yemeklerim daha sonlanmadan bitebiliyor.15 dakika sonra tatmaya başlayabilirsiniz. Sosisler yumuşadı ise, üzerine sosileri kırın. ( sosisleri çırpmadan direk sosilerin üstüne kırın.)  ve hızlıca karıştırın. Kaşarları da ekleyerek,karıştırın.

Yumurtalar hafif sulu kalacak şekilde bırakın... Ve bu şekilde servis yapın.
Tabi misafirleriniz de yumurtayı bu şekilde seviyor ise...

Bir daha ki tarif mükemmel Pancake...





21 Kasım 2011

Sen Hiç Sezen Aksu Şarkısı Dinlemedin mi?

Neslimizi en güzel şarkılarımız anlatıyor... Hiç bir şeye sabrı olmayan nesle en uygun şarkılar, gidersen git, beni arama, kapıma köle olsan affeder miyim? Neden affetmezsin?

Sen hiç Sezen Aksu şarkısı dinlemedin mi? Acıyı lanete ve nefrete dönüştüren,yaşananları basitleştirip, arkasına dımtıs döşeyen kafa yapısı ,bak! Sezen Aksu konuyu çok daha hisli,kaliteli ve kompleksiz bir şekilde nasıl açıklamış;

"Unutmam acı tatlı ne varsa hazinemdir, acının insana kattığı değeri bilirim küsemem,acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir."


Hep az seven taraf, hep kolay unutan, aşka inanmayanın güçlü gösterildiği anlamlar... Bende taş kalpli olduğumdan anladım ki, asıl marifet bu değilmiş. Asıl güç gidebilmek değil, kalabilmekmiş. Affedebilmekmiş. Gereksiz gururunla yakana değil, kalbinin tam ortasından iğneliyorlarmış,o madalyalaları. Bir boka da yaramıyormuş. En basitinden düşünün, bir duvarı yıkmak mı kolay, yapmak mı? Tek bir tekmeyle yıkacağın duvarı, tek tek sabırla örüyorsun. Ve yıktığındaki sebebin haksızsa, özverisiz bir pes edişse, sandığın şey gurur değil, kendine olan saygısızlığınmış sadece.

Bende bazen bir tekme atıp gitmek istiyorum birçok şeye, hep daha kolay geliyor, rahatlayacakmışım gibi hissediyorum o an. Ama düşünüyorum... Hayatta bazen ailenden hatta bazen kendinden bile sıkılıyorsun. Tekme attığın şey hayatta bir daha bulamayacağın bir mutluluk,bir daha bulamayacağın bir dostluk, bir iş veya her hangi bir bağ olabilir. Tahammül etme yeteneğini kaybedip duvarları yıktığın an... biraz bekle etrafına hiç zahmetsiz örebildiğin tek duvarı göreceksin, pişmanlığı...

Tabi ki her şeyin bir endazesi var. Aşk her şeyi affetmez ama, affetmediğinde de öyle bir gider ki... Öyle "unuttum adını sanını,bittiyse bebekte bir tur atarım keyfime bakarım" diyerek değil. O kadar başın dik gideceksin ki,gözlerinden akan damla kulağına varana kadar, tek bir elveda karşındakinin yüreğini delip geçecek, hiç unutulmayacak kadar...

Acı çektiysen, Ahmet Altan'ın da dediği gibi ,gerçekten sevdiğinde,çıplak tenine sapladığın bir ziynet eşyası gibi taşıyarak batırmalısın iğneni... Meçhul bir kadından mektup adlı kitapta,fahişeliğini bile anlatırken kutsallaşabilen bir kadını anlatmaktadır. Siz ise bu yeni şarkı sözleri ile, şık giyinmiş, basit fahişeler gibi duruyorsunuz. Hayatına soktuğun insanı, o hayattan çıkartırken ona sarf ettiğiniz her sözde aslında , sizin hayatınızın bir parçasına atıfta bulunduğunuzu fark etmeyecek kadar cahil duruyorsunuz. Gezip tozarım sözleri ile tehdit ederken, sen gidersen ben fahişe olurum kadar basit bir tehdit savurduğunuzu fark edemeyecek kadar çaresiz olduğunuzu kabul ediyorsunuz.

Siz gezip tozunca,kolay unutup,yıkınca güçlü olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?

Siz hiç Sezen Aksu şarkısı dinlemediniz mi? Siz hiç Meçhul Bir Kadından Mektuplar kitabını okumadınız mı?




9 Kasım 2011

KEDİLER




Tüm hayvanları sevsem de kedilerle aramda çok özel bir bağ var. Onları ayrı seviyorum. Kediler hakkında bilmediğiniz o kadar çok şey var ki... 

Mesela,yyeryüzünde 33 farklı ırkta kedi var.Kedilerin bıyıkları adeta radar gibi, çevredeki her hareketi algılama özelliğine sahip.Kedileri kafalarını sokabildikleri her yerden geçebilirler çünkü köprücük kemikleri yok.Kediler insan ve köpeklerden çok daha iyi duyarlar, görme yetileri ise normal bir insandan 6 kat daha üstündür ve 185 derecelik bir görüş açısına sahiptirler.

Bir kediyi okşamanın ve sevmenin, kan basıncını düşürerek rahatlamaya sebep olduğu ve tansiyonu düşürdüğü tıbbi olarak raporlanmış ve kanıtlanmıştır.. Ayrıca bu durum benim tarafımdan da onaylanmıştır : ))

Evcil bir hayvan olarak eve aldığınız kedi, bir süre sonra evinizin sahibi olmaya başlayacaktır. Sizi yönetecek kadar akıllı demek saçma olabilir ama belki de içgüdülerinde bu yeti mevcut. Mesela kedilerin aralarında farklı seslerle iletişim kurmaları sadece insanlara miyavlamaları, size de çizmeli kediyi anımsatmıyor mu ?


Muhteşem kılıç sallayan çizmeli kedimizin, kılıçları arkasına saklayıp bir anda masum bir ifade takınıp istediğini elde edebildiği sahneyi hatırladınız mı? Bu özellik laf olsun diye konulmuş bir karakter özelliği değil. Tam da bir kedinin kişiliğini yansıtıyor. O sizi gerçekten sever ama kızgın olsa da istediğini almak için biraz da biz gibi davranabilir.


Bir kedi kızdığında onun soyunun aslan ve kaplanlara dayandığını rahatça görebilirsiniz. Aslında çok tatlı olan yüzünü sizi korkutmak için tam bir şeytana çevirebilir. Hepimizin duvarları  vardır, duvarların önünde içinde hep kötüyü barındıran tarafı, duvarların arkasında ise masumluğunu saklar.

Sadece kedilerden değil, hayvanlardan öğrenmemiz gereken çok şey var. İç güdüleri ne kadar aksi olsa da kedi ve köpeğin içimizi ısıtan dostluğu bize çok şey öğretebilir. Sokaktaki her kedi köpek böyle olmasa da çocukluktan beraber büyümüş olan hayvanların dostluğu, birbirlerini sevmeseler de aynı evde birbirlerine zarar vermeden yaşamları, bir çok insanın suratının kızarmasına yeterli bence.





SOKAK HAYVANLARI, SİZİN SOKAĞA KOYACAĞINIZ BİR KAP SUYA MUHTAÇ !!!

Üşenmeyin. Sizin vereceğiniz bir kap su, bir kap artık yemek, bu tatlı hayvanların hayatları için çok önemli. 
Bir hayatı kurtarmak yerine üşenip çöpe attığınız yemekler, vicdanınızda taş gibi durmuyor mu? Onlar derdini anlatamıyorlar ama anlatabilselerdi, size şöyle derlerdi;
" Artan yemekleri çöpe atacağınıza bana verin,bugün karnım doysun. Çok açım, bana verirseniz hem ziyan olmaz hem de bu zor şartlardaki yaşamıma destek olmuş olursunuz."
: )) Lütfen üşenmeyin...




Evinize bir hayvan alıp ona bir yuva vermek çok güzel ama sokakta çok zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi verenleri de unutmayın. Onlar bu hayatta içinde hayvan sevgisi barındıran insanlara muhtaçlar...



Sizin kucağınıza yattığında size verdiği ve gözlerindeki sevgi size çok şey öğretecek. Karşılıksız sevgiyi hiç bir zaman unutmamanızı sağlayacak. Kedilere nankör derler ama bir kedi sizi seviyorsa açta olsa her zaman yanınızda kalır ve sevgiyle beslenebilir. Hayvanlar bebekliklerindeki masumiyeti çoğunlukla barındırabilen canlılardır.








Dijital Hayattaki Yapay Arkadaş

Sosyal medya günümüzde her şeyin içinde veya her şey sosyal medya içersinde ...
İnsanlar vakitlerinin çoğunu bilgisayar başında geçirdiğinden dolayı markalar ve reklamcılar, az maliyetlerle geniş kitleleri yakalayabilmek için internete büyük önem veriyorlar.
Bir reklam ajansına verilen paralar yerine, bir SEO ajansına akıtılacak olan para çok daha efektif. Yine de tv'de izlenen reklamları asla hafife almıyorum. Bana kalırsa, dijital pazarlamanın eketif, az maliyetle daha çok kişiye ulaşabilir olması, tv reklamlarının etkisini azaltmaz. Tabii hep böyle olacak anlamına gelmiyor. Dijital pazarlama, her geçen gün büyük bir hızla büyüyor.


Dijital pazarlamayı meydana getiren ise, bilgisayar başından ayrılmayan insan. 21. yy'ın gençleri, pazarlama  için yepyeni ve hızlı bir reklam ve satış kanalı açıyor. bu durumda yanda gördüğümüz resim biraz abartılı da olsa gerçeği yansıtıyor. Veya hiç te abartmıyor. Ayrılamadığımız bilgisayarların yaptığı çoğu özelliği telefonlarımıza adapte eden teknoloji, giderek etrafımızı görmemizi engelliyor. Açık hava da otururken göremediğimiz kuşlar, ağaçlar, denizler, göller yerine telefonumuzun ekranına bakıyoruz.

Dünyadaki en korkutucu şey onda mevcut. Ne kadar çok yararlı ve pozitif etkileri varsa o kadar da zararlı ve negatif etkileri var. Ne zaman nereye döneceği ve ne yapacağı belirsiz yapay bir arkadaş. Onunla zekanı geliştirecek işlerde ortaklık yaparsan, senin zekanı geçemeyecek ve sana zarar veremeyecek hatta sana yararı olacak bir arkadaş. Zekanı geriletmesine izin verirsen seni ele geçirecek bir katile bile dönüşebilecek kadar suçlu biri... 


23 Ekim 2011

Suyumuz ısınıyor...

"Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanın emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz, kasde ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz." 

Mustafa Kemal Atatürk

Biz bir türlü sakınamıyoruz Atam,
Din ve devlet işlerine dini karıştırmak bir yana objektif bile bakamıyoruz. Bağnaz hareketler, kılık değiştirip, otobanlara 2 çiçek dikince, aferin diyoruz. Sonra o çiçekleri sizin nerenize dikecekler bir düşünün. Toplumda köklü değişiklikler yapmak zordur, onlar bunu bilecek kadar akıllı, biz nereye gittiğimizi göremeyecek kadar aptal olduk.

İktidara sahip olanlar, yalnızca gaflet ve dalalet değil, ihanet içinde de olabilirler , diyerek yıllar sonra başımıza gelecekleri özetlerken,

Cahil ve gerici insanların mantık ve düşünüş şeklini bilerek aslında çokta zor olmayan bir kehanette bulunmuştur. Ve bizi önceden uyarmıştır. Atatürk'e verdiğimiz SONSUZ DEĞER'e rağmen, bunca yıldır, onu övmekten ve sevmekten başka bir şey yapmayan insanlar olarak, hiç olmazsa bağnazlara ödün vermemeliyiz. Bizimle aynı kültür seviyesindeki insanlar, "Bağnazlar ama işlerini iyi yapıyorlar" diyerek oy kullanmaktan utanmıyor ise, ben onlar adına utanmakla beraber, geleceğimiz için üzülüyor ve kahroluyorum.

Mehmetçiklerimizi öldürenlere, vurulduklarında şehit diyen bir zihniyet TBMM'de yer alabiliyor ise ve bu ülkede demokrasi var diyerek orada durabiliyorsa, İNANIN ATATÜRK'ÜN BAHSETTİĞİ DEMOKRASİ VE DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ BU DEĞİL !!! Onu bu kadar tanıyıp, anlayamadıysak, bugün burada olsa hepimizin suratına tükürmekten hiç gocunmazdı.

Çünkü kendisi, cahil insanlara bir şeyi kabul ettirmek için ,ikna etme çabası ile zaman kaybetmenin gereksiz olduğunu düşünmekteydi. Toplumun eğitimli ve akıllı kişilerinin bir konuda karar vermesi yeterlidir. Atatürk halkı türkçe konuşmaya ikna etmedi, onlara türkçe öğretti ve artık sadece Türkçe konuşulacak dedi. Demokrasi vardır ve hep olacaktır. Ama liderler bazı durumlarda diktatör vasfını da iyi niyet ile kullanabilmelidir.

Demokraside, bizim mehmetçiğimizi öldüren bir zihniyete yer yok. Dermokrasi,bir ülkedeki tüm üye veya vatandaşların, devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip
olduğu bir yönetim biçimidir, devleti ve milleti parçalamaya değil ! devlet politikasını şekillendirmeye !!!

Değişim zordur ve hiç bir birey, toplum değişime hızlı ayak uyduramaz. Hızlı değişim insanları korkutur, kaçırır. Bir çiçek ekerek başlayan ve altında yatan nedenlerden uzak, mantığa ve vicdana değen sebeplerle yapılan değişimler, hissettirmeden, isyan ettirmeden karışır kana...

Bunu anlayamayacak kadar saf kurbağalar aşağıdaki videoyu izleyin;

Suyunuzun ısısını ve aklınızı arada kontrol edin...


Hislerinizi kaybettiyseniz, Atanızın bir fotoğrafını tam da önünüzde bir yere asın da, tüm sözlerinin anlamını gözlerinde bile taşıyan bir liderin çocukları olduğunuzu unutmayın.





Muharrem İnce'ye



"Rizeli" diyoruz ama rizeli diye ayırmıyoruz. Onlar kendilerine ait özellikleri ve şiveleri ile Türkiye'nin içersinde farklı bir tat... Ama bizdenler... Benim de kürt çok arkadaşım var. Biliyorum ki ne ayrılıyor ne de kayrılıyorlar kimse tarafından. Ayrımcılık yapanlar bizden değiller,Kötü muamele kimseye özel değil. Sadece kötü olanları kullanıp, üzerinden savaşa prim yaratan insanlarda hata. Zaten istedikleri ve bekledikleri de bu tip insanlar... Aradıkları bahane o insanlarda

Bu ülkede bazı insanlar,bazı insanlara ayrımcılık yapıyor ama hiç bir kötülük veya ayrımcılık tüm topluma mal edilemez. 

Elinde kalem tutan, kardeşçe yaşamak isteyen hiç bir kürt çocuğu, elinde silah tutan pislikler yüzünden harcanmamalı. Onlar kendi çocuklarını harcarken biz sahip çıkmalıyız. Sütü bozuklar suçsuz çocukları beslemeden, okullarda eğitilmeliler...

Geri kalan "savaş yanlıları" nı ise eğitmeye çalışmak zaman kaybından başka bir şey değildir. Bazen iyiliğin , anlayışın, empatinin fazlası zararlıdır. Çünkü bir bakarsın cehalet tam da yanına gelip oturur, ona söz verdiğinde kendiyle başkalarını da aşağı çekecek bir fırsat yakalar.

Ve Muhammer İnce gibi daha çok insan üzülür ve şaşırır...

9 Ekim 2011

Susuyorum ...



  Bazen birini tanırsın... yada tanıdığını sanırsın,hiç öğrenemezsin.

 Yalan söylemek bir ihtiyaç değil karakter. Çok basit ve zararsız bir yalan aslında sana bir karakterin sadece kuyruğunu gösterir. Kuyruğunu görünce anlarsın ki kendisi de var. Bilirsin o da öyle düşünüyor ve ufak gibi gözüken bir şeye kızdığında neyin kuyruğu olduğunu bilir hak verirsin.

 Sevdiğin biriyle bir şey paylaşmanın dünyadaki en değerli ve paha biçilmez şeyi olduğunu bilirsin. " Her şeyin fiyatını bilip, hiç bir şeyin değerini bilmeyen insanlar " hayatın tadını çıkaramayacak sadece hırslarını hayatlarının üzerine ekşi bir tat gibi sıkacak zavallılardan öteye gidemeyecek. Sende bunu dile getirip aynen de o şekilde yaşayanlardan değil, hayatta sadece bir silüet gibi maskeli değil, gerçekten ve sadece hayatta insanı sadece tek bir insanın, o insanla beraber gülmenin, sohbet etmenin yada ona bakmanın mutlu edebileceği, çok basit bir şeyden bile mutlu olabilecek birisin, biri misin? Seni mutlu eden şeylerin küçüklüğü, kalbinin büyüklüğüdür,aslında.

  O kadar gururlu olursun ki, muhteşem olabileceğini bildiğin birine bakıp ömür boyu susarsın. Ve onu tanırsın, bilirsin ki o da susuyor sana. Sana konuştuklarımın en güzellerini susuyorum. Sustuklarımın en özelini tutuyorum kendimde. Çünkü senin gibiyim... 

  Sende benim gibi kendi yolunu kendi kalemiyle çizenlerdensin. Bazen bırakmak istiyorum. Çünkü insan gerçekten tanımıştır veya tanıdığını sanarak sever. Ve o an elinde kalemin, yanında doğrularınla, bir bakış bir bıçak gibi çizer içini... 

En rahat gidebileceğin neresiyse, en uzak kalabileceğin oraya saklan veya çizse de içimi devam ediyim de... 


Birini gerçekten sevdiğini düşünüyorsan,
Karşındaki ne düşünüyor boşver, eğer her sabah onla uyanmak istiyorum, diyorsan söyle... İsterse korksun veya gitsin ama pişman olan o olsun...
Değer verdiklerine sahip çık ki, çok daha basit şeyleri feda etmediğinden başını taşlara vurma... tam koynuna koy ve huzur içinde uyu...




Herkes bilir çığlıkların en büyüğü sessizliktir de, sen yine de riske atma söyle ...







16 Eylül 2011

İçimde...

Bazen hayat sana hiç düşünmediğin kararlar aldırır. Bazen öyle bir yerde konumlandırır ki yakın hissettiğin biriyle hep paylaşmak istediğin bir şeyi susturur sana. Bilirsin ki bir gün konuşacaksın ama o ana kadar hep kemirir içini. İstediğin bir şeyi yapamamak hep sıkar içini...

Bazen birine kavuşmak için değil, biriyle olmak, bir şey elde etmek için değil, sadece birinden özür dilemek için bile beklersin ...

15 Eylül 2011

KOŞMA YÜRÜ BU HAYATI

  Demek insan hayatta böyle zaman bulamıyormuş. Bir blog açtım. İçine 2 satır yazı yazacak zaman bulamıyorum. Yerimden kıpırdamadan en kolay yapabileceğim şeyi bile yapamıyorum. Hayatın akışına kapıldığında, o hızla geçip gidiyorsun, belki de ne güzel şeylerin yanından... Yapmak istediğin herşeyi, istediğini bile unutuyorsun zamanla ve "hiçbirşey" 'e dönüştürüyorsun.

Hepimiz koşuyoruz da hiç düşünmüyoruz yolun sonunda ne var... Nereye koşuyorsun... Anla ve hatırla nereye doğru koştuğunu da,keyfini çıkartıp yürümeye başla.

  

20 Ağustos 2011

Kardeşlik



Dostum,Tanrının vermeyi unuttuğu kardeşimdir. Kardeşlik,kan bağıyla olur sadece. Dostluk ta ise kan bağından daha fazla şeyler gerekir. Hangisi daha güçlü ? Kardeş gibi bir dost veya dost gibi bir kardeş olmalı... Yani tanrının vermeyi unuttuğu kan bağını, onun canı acıdığında yanında değilsen seni bin kat daha acıtan his, paylaşarak azalan üzüntüler, artan sevinçler, eksikliğini hissetmem zannedip, zaman geçtikçe sana "hep bir şeyler eksik" dedirten duygular tamamlar, aslında. 


Aslında kardeşin gibi olan dostun, onu tutan hiç bir neden olmadan yanında kalan, senin dünyanın içinde olan, bir gün yolların ayrılsa da, yine bir yoldan saptığında onu göreceğine emin olduğun arkadaşındır. Sana kızsa canını yakacak ama gitse kendi canı yanacak. Sen düştüğünde, kendini de düşüreceğini göze alarak sana elini uzatacak. Kardeşin olmadığına seni hiç bir zaman inandırmayacak kadar kardeşin olan. Bazen kimseye anlatamayacağın bir bağ vardır aranda, bazen kimseye söyleyemeyeceğin bir sır, kimsede, kimse kadar,kardeşim dediğim dostum kadar,bendir. 

Tanrının vermeyi unuttuğu kardeşini bulan herkes, aslında yine tanrının bir mucizesiyle ödüllendirilmiştir.

Canım Kardeşime...

Dua ederken...

Araba kullanırken, işteyken, para harcarken, düşünmeden karşındakini kırarken ne kadar güçlüsün, dua ederken ne kadar zavallı. Kötü bir şey duyduğunda, kulağını çekip tahtaya vururken ne kadar mazlum olursun. Madem biliyorsun, elinde ne olursa olsun sağlık olmadan neyin varsa bir gram, bir kuruşu bile beş para etmez, neden hep hatırlatmıyorsun kendine bunu ... Dua ederken, kendinden çok daha yüce bir şeye sığınırken, yalvarırken nasıl mütevazi ve dünyada ne kadar ufak bir zerresin, aslında sen kötü davrandığın o insanların bile bir parçasısın hatırlasana! 

Etrafa yaydığın iyi veya kötü enerji, yaptığın iyilikler ve kötülükler, karşındakine yaptığını, verdiğini sandığın her şey aslında kendi dünyana koydukların ve ektiklerin. Hayatından şikayetçiysen ve karanlık geliyorsa sana, avuçlarını aç ta bak, ellerinde o karanlığın siyah lekeleri kalmış mı?

13 Ağustos 2011

HANGİSİ ?

Ayrılık mı daha acı, ölüm mü?
İhanet mi daha acı, kandırılıp aptal yerine konmak mı?
Ağlamak mı daha acı, sessiz kalmak mı?
Çığlıkların en büyüğü bağırmak mı, susmak mı?
Birinin iyiliği için yalan söylemek iyilik mi, ihanet mi?
Egoistlik kalkan mı, bencillik mi?
Gerçek sevgi koşulsuz, sorgusuz mu yoksa tek gerçek sevgi kendine duyulan mı?
İsim konulan ve tanımlanıp sınırlandırılmaya çalışılan "aşk" standart mı, yoksa yoruma açık ve aslında tanımı,yorumlanan hali mi?
Hayat kaderin mi, yoksa karakterinin aynası mı?

Ayrılıklar


 Sonsuz ayrılığı herkesin tadacağı bir dünyada, kimlerden gerçekten ayrılmak istediğinize iyi karar verin. Vakit dolduğunda yanlış kararlarla ayrıldıklarınızdan, bir gün istemeseniz de koparılacağınızı unutmayın... Ve onsuz bir hayatın ne kadar tatsız olduğunu anladığınızda, en çok kendinize kızarak terk edeceksiniz bu dünyayı. Kızgınlıkları, dargınlıkları, güzel günlerle değil ayrılıklarla, ölümle mukayese ederek cezalandırın. Sonunda karşınızdakini mi kendinizi mi cezalandırmış olacaksınız?


Piyonun Aşkı


  Hayal gücün varsa,gerçeğini kendin yaratabilecek gücün var demektir. Özür dilemeyi ve cesareti her zaman bir gurur meselesi yapıyorsan,hayatta en çok kendi kendini üzeceksin demektir. Anladım ki,hayatta hiç bir şeyden kendinden bile emin olamazsın. Düne kadar kendini tanığını zannedip,hayatına giren biri ile bambaşka biri olabilirsin.Bazı kelimelerin anlamını "biri" ile öğrendiysen o insana aşıksın demektir.

Aşk senin için bir oyunken,bir anda kendini 2 aşık piyonun biri gibi hissedebilirsin. İşte o zaman,çok sevdiğinde içine hüzün çöker... bir atın bile bir hamlede devirebileceği kadar savunmasız hissedebilirsin. Oysa,unutmamalısın ki,doğru zamanda doğru hamle ile ayakta kalmış bir piyon,şahtan bile değerlidir,hareket kabiliyeti az bir taşla alınmış bir oyun,akılla kazanıldığı çok açık bir oyundur.

  Şah olduğunda bilirsin ki,piyonken yanında olan taş,senin her zaman sadece “sen olduğun” için yanında olacaktır. Ve gerçek sevgi budur.Kendine güven her şey gibi fazla olduğunda aslında sana zarar verir,her şeyi elde edebilecek kadar zeki olduğunu düşündüğünde bazen hiçbir şey elde etmek için uğraş vermezsin bazen de gerekenden daha fazlasını ister hiçbir zaman elindekiyle mutlu olmayı bilmezsin. Birini gerçekten sevdiğinde ise,”her şeyin daha iyisi” olduğunu bilir ama senin için “en iyi”nin onun olduğunu bilirsin. Seni neyin mutlu ettiğini bilmiyor, sadece “zannediyorsan” elde ettiğin yanlış şeylerle kısa süreli mutluluklar yaşamaya mahkum olursun... 

İnsanlığı hayvanlardan öğrenmesi gerekenlere



Herkese yetecek kadar yiyecek var ama balıklar alamıyor. Mesele de doğru olan da gayet net. Ördekte doğru olanı yapıyor. Aramızdan bazılarının hala öğrenemediği insanlığı... Bence bu video için ne ağdalı yazılara ihtiyaç var ne de ekstra bir söze...

12 Ağustos 2011

Donmuş Fotoğraf Kareleri





Peki canlanabilseler, o an ki gibi mutlu edebilecekler mi sizi? Yoksa eskide kalan hatıralar aslında o an ,orada olduklarından mı güzel geliyorlar?

Eskiden muhteşem sandığınız aşkı,çerçevesinden çıkartıp,hayata döndürseniz, size sunulan bu gücü çokta boş yere harcamış oluacaksınız. O an güzelse ve zaten bitmişse,bilmesiliniz ki,sadece o ana hapsedilmiş bir tarihi eser güzelliğinden öteye geçemeyecek...

Anılar,hep donmuş çerçevelerin içersinde güzel kalacaklar. Güzellik ise, sadece hayatta hala yanınızda olan insanlar ve onlarla anı olacak yeni "anlar" yaşamaktır. Umarım, hepimizin, her zaman hiç değişmeyecek tek bir kişi ile hapsedeceğimiz birçok anımız olur : )




8 Ağustos 2011

Değerli olun / google patent




Hayalgücünüz ne kadar geniş? Televizyon, sinema ve internet başındaki hazır bilgi, görüntü ile onların yarattığı hayaldünyasından kopup bir köşeye çekilin. Sanki ilk defa görüyormuş gibi bakın etrafınıza... Gözlerinizi kapatın,başkalarının sizde yarattığı alışveriş alışkanlıklarından, davranış alışkanlıklarından,başkalarının yarattığı ön yargılardan kurutulun, beyninizi yıkayan toplumsal değerlerden sıyrılıp,kişisel değerlerinizi hatırlayın. Gözlerinizi,hayata bakmak için değil görmek için tekrar açın. Uygulamaya geçecek maddi gücünüz yoksa bile yeni birşey yaratmak sizi toplumun bulunduğu kese ile değil, kişisel olarak kolunuzdan tutup bağlar hayata... Ve siz sadece tüketen değil üreten bir bireyseniz, vazgeçmeyin çünkü sizin için sadece yaşam değerli değil, sizde yaşam için değerlisiniz,demektir. Ve hayatta sizi bir gün mutlaka ödüllendirilecektir.



Bu arada size yardımcı olması ve zamanızı da harcamamanız için bir öneri; http://www.google.com/patents Google Patent Uygulaması İle Yaptığınız İcat İle İlgili Patentleri Araştırabilirsiniz.