28 Temmuz 2011

"Connecting People"


Bizi birbirimize yaklaştırdığı söylenen teknoloji... "connecting people" mottosuyla ortaya çıkan telekomünikasyon şirketi ve bu tip şirketler... herşeye kolay ulaşmamızı sağlayan internet... bilgi ve iletişim çağının bize sundukları neler?

Telekomünikasyon, artık gitmeye üşendiğimiz sevdiklerimizin bayramını kutlamak için bize yeni bir alternatif yarattı. hiç yerimizden kıpırdamadan, sesini duymadan,zaman kaybetmeden,  tüm iyi niyet dileklerinin içi boşaltılmış buz gibi bir mesajla kutlama imkanı. hatta "toplu mesaj gönderme" kimseyi başkasından ayırmadan herkesi aynılaştırarak atılan mesajlar, şikayet ederken aslında bizim metalaştırdığımız insan grubundan başka birşey değil...teknoloji bize bir filmi daha hızlı indirme şansı sunuyor,sevgimizi göstermenin daha kolay yollarını değil. peki sevdiklerinizle aramızdaki ten ve göz temasını keserek en kolay yoldan iletişim kurarak kazandığınız zamanı neye harcıyorsunuz? hiçbirşeye... sadece birşey elde ediyorsunuz,hızlı yaşam ve hızlı tüketim. elde tutulur yaptığınız tek şey alışveriş,nette gezinmek,televizyon izlemek... televizyonu bile artık ayrı odalarda izleyerek hayatlarınızı ayırıyorsunuz,odalara kapanıyorsunuz,sonra aslında ihtiyacınız olmayan şeyleri,ihtiyacınızmış gibi gösteren reklamcılara para kazandırmak için alışverişe çıkıyorsunuz. paranızı aslında aldığınız şeye değil,aldığınız üreticiye,reklamcısına ..vb hiç tanımadığınız kişilere bağışlıyorsunuz. sevdiklerinize ise para harcarken internetten hiç görmediğiniz bir çiçeği yolluyorsunuz. belki kurdelesinin rengini bile bilmiyorsunuz,çiçeği ne kadar canlı, ne kadar taze bilmiyorsunuz. farkında olmadan duyguların,hediyelerin anlamını boşaltıyorsunuz. çıplak ve duygusuz,sanki sadece bir kağıtta yazılı bir kelime gibi herşey artık. gerçeği yokederek sanala doğru gidiyorsunuz. hızın hakim olduğu bu devirde sizce aşklar neden bu kadar az ve insanlar neden bu kadar kolay vazgeçebiliyor birbirlerinden? çünkü aşkı da basitleştiriyoruz.insanlar, internette bir bilgiye ulaşma hızı kadar hızlı yaşamak istiyor herşeyi ,hemen elde edip,hemen yaşamak istiyor,hızlı tüketiyor. artık bir sevgili için hediyenin güzelliği maddi değeri ile ölçülür oldu. reklamcılar "Sevgilinizi seviyorsanız ona en güzelini alın" konulu mottolarla,sevginin ölçüm aleti olarak parayı hedefleyip bilinçaltınıza yerleştiriyorlar. bir pırlanta reklamında gösterilen çok çirkin bir adamın aynısı, elinde bir pırlanta ile sevgilisine uzanmışken photoshop ile değiştirilip çok yakışıklı olarak gösteriliyor. peki bu reklamın içeriği " sevgiliye gzl bir hediye almak" mı? bence bu reklam, kadının satılık olduğunu gösteriyor. parayla gözleri boyanan kadınlar, değerlerinin bir pırlanta kadar ucuz olduğuna hiç mi alınmıyorlar ? bir erkek parayla satın aldığı kadının ,"iyi günde kötü günde,hastalıkta sağlıkta" yanında olabileceğine nasıl inabiliyor? ayrılıklar işte bu yüzden bu kadar kolay, kadını metalaştırarak parayla alınabilir hale getiren erkek,bunu kabul eden kadın bilmeli ve kabullenmeli ki,daha çok paraya başka birini alabilecekken niye elindekiyle uğraşsın. kırık bir vazoyu değiştirmek kadar kolay bu yüzden birinden ayrılmak.

Bir daha düşünün teknoloji bizi birbirimize yaklaştırıyor mu yoksa insanoğlunun doğasında olmayan yanlız yaşamayı sadece yaşanabilir hale mi getirmeye çalışıyor? sanal ve sahte yakınlıklar yaratarak bizi başka birşeye mi dönüştürüyor? teknoloji yanlızlaşan insanın destek program ünitesinden başka birşey olmayabilir mi? şimdi yazım ve sizin de okumanız bittiyse hepimizin yapacağı şey yine kendimizi teknolojinin kollarına atmak ama hiç olmazsa bilerek ve farkındalığımızı kaybetmeden sadece bizim için gerekli olanları gerektiği kadar kullanarak,gerçekte kalmak dileğiyle...

(elektrikleriniz bir saat giderse ne yapacaksınız bu yy da düşünmeniz ve yapmanız gereken en büyük plan bu olmalı bence ...)

15 Temmuz 2011

Hafta Sonu Geliyor

  Yine bir hafta bitti. Sizde benim gibi, mevsimin kafasına göre takıldığı bu havalarda, ofisin suni soğundan, açık havanın sıcağına mı bırakıyorsunuz kendinizi? Bende sıcak kumlardan serin suları tercih ederdim tabii ki... Ama en güzeli küçük şeylerden de mutlu olabilmeyi başarmaktır.

  Mesela tüm haftanın iş yorgunluğundan sonra, İstanbul’un sıcağı ve trafiğinde bir hafta sonunu da keyifli hale getirebiliriz. Hiç evden çıkmamak nasıl bir seçenek? Bu olumsuzluğum ufak dozda şakayla, hala ofiste olmamın getirdiği negatiflikten öteye geçemez. Çünkü her zaman, ipleri sıkı tuttuğun sürece, mutluluğu hayatta istediğin her şeye bağlayabileceğini düşünürüm. Mutluluğu tutan ucundaki şey değil, hayatla onun arasındaki bağın gücüdür. Mutluluk şans değil, bir karakterdir aslında. Mutluluğu yaratabilecek biri değilsen, sürekli elde etmeye çalışan yorgun biri olursun.

  Kendi yarattığın mutlulukta güler, kendi yarattığın mutsuzlukta akıtırsın gözyaşlarını. Kendi değerini kendin belirlersin. Kendi yarattığın dünyanın içinde yaşarsın.



  Herkese iyi hafta sonları, henüz tatil anlayışı "hafta sonu"ndan öteye geçemeyenler, hafta sonunuzun içine istediğiniz her şeyi katıp, onu baştan yaratın : )

11 Temmuz 2011

Sen nasıl seversin?



Sevdiğimde tapar gibi, üzdüğümde beni öldürmeyi düşündürecek kadar, yalanımı hiç yakalayamayacak kadar, âşıksam hiç söylemeyecek kadar. Biterse güzel hatırlamamı kimsenin engelleyemeyeceği kadar, sanki hiç yaşanmamış gibi hissedecek kadar az ve o kadar da çok sevebilirim aynı anda...


  Bu yüzden aşkın karşısında hep güçlü hissederim kendimi, belki de “gerçek” olanı hiç görmediğim için “en büyük yanılgı” nın içersindeyim… Eğer öyleyse, gerçek aşk karşıma çıktığında, hiç dokunulmamış, hiç yara almamış bir yerden acıyacak canım. Ama acı da yaşattığını hissettirir bazen insana, razıyım…


(***bana özel bir not,aklımda...)

Bencil Özlem

Özleme duygum çoğu zaman yok kadar azdı. Anladım ki özlemek,sevgimin mutlak bir parçası olmadı ve hiç olamayacak.  Öyle ayrı bir duygu öyle biri olmalı ki, uzaklaştığında kalbimin bir parçası onunla gitmeli, gitmeli ki özlemeliyim.

Çünkü bencil insan ancak kendinden bir parçayı özler...

6 Temmuz 2011

dilek...


Bir insanın size göstermediği kötü yönlerini görmek ister miydiniz? Peki, onu o şekilde sevmeye devam edebilir misiniz?


Çok sevdiğiniz her hangi birinin, bilmeseniz sorun olmayacak ama duysanız tüm sevginizi değiştirecek bir huyunu öğrenseniz… Bir saniye önce meraktan ölürken, bir saniye sonra zamanı geri alıp hiç duymamış veya hiç görmemiş olmak isteyebilirsiniz. İstediğiniz herhangi bir dileğin bedeli, güzelliğinden daha büyük olabilir bazen.


Tanrı belki de, henüz o kadar bilinçli olmadığımızdan dolayı, dileklerimizin hepsini gerçekleştirmiyordur.  Diğer yüzünde felaket olan bilinçsiz dileklerle dolu bir dünya… Ve bu Dilek olayını böylece yürürlükten kaldırmış olabilir...  : )

5 Temmuz 2011

Değişik bir yemek tarifi

 Hepimiz bazı şeyleri dolaylı yoldan söylüyorsak, ben size hem yemek tarifi verip hem de birçok şey anlatabilirim. Ne istediğimiz belliyken, ne söyleyeceğimizi neden direk söylememe dürtüsü hissediyoruz içimizde? BEN CÜMLEMİ EN Anlaşılmaz şekilde kuruvereyim de O ANLASIN! Bu durumda daha mı iyi anlayacak, daha mı çok aklında kalacak peki hiç düşünmediğiniz bir şey çözmeye o kadar çok uğraşacak ki o konuyu bir an evvel aklından silmek isteyecek: ) Nietzsche demiş ki, “Tanrıyı ve insanları deneme!” Her şeyden emin olmak için birçok şeyi kaybediyoruz aslında… Güzel olduğunu bildiğimiz bir yemeği, başka şekilde deneyerek mahvedebileceğimiz gibi, güzel giden bir ilişkiyi test ederek aslında hayatın yön verdiği çizgiyi bozabiliyoruz.

  
Gelelim peynirli ve pastırmalı gözlemeye… Öncelikle üçgen hazır yufkaları alalım, hazırı olan bir şeyi kendin yapman sadece hayatından çalmaktır. Tıpkı osho’nun dediği gibi, Zeki insan, gereksiz bilgileri aklında tutmayandır. BU YÜZDEN TARİFİ YAZIN, DİĞERLERİ AKLINIZDA KALSIN.  Sizi hayattaki “hiçbir şey” gibi hazır bekleyen yufkaların içersine rendelenmiş kaşar peyniri ve ince dilimlenmiş pastırmaları yerleştirin. Kaşar tek başınayken gözlemenin başrolünde olacakken pastırma ile sadece bir yardımcı oyuncu rolüne düşecek. Ama şunu unutmayın ki pastırma kaşara da tadını verecek ve belki de basit bir filmde başrol yerine artık başarılı bir filmde yardımcı oyuncu olacak.  Küçük veya büyük olmak değildir önemli olan, asıl önemli nokta ne şekilde durduğundur. Büyük fırtınalarda kocaman ağaçlar devrilir ama incecik çimenlere hiç bir şey olmaz. Çünkü onlar Kalkacaklarını bildikleri için eğilirler… Değişken ve akışkan olan hayatta hep aynı şekilde duracaksan hep dimdik hep eğik veya hep uzun, hep kısa… Bil ki en dik olduğun bir anda bile yıkılabilirsin. Yanlış zamanda yanlış bir şekilde olduğunda hayat senin ne kadar dik durduğundan etkilenmez. Hayatta yanınızda olan insanlar, tarifte ki pastırmamız gibi, size bir şeyler katacak kişiler olmalı. Sadece yanınızda durup gülmemeli, fikir ve akıl olarak ta size bir şeyler katmalı… Yufkaları sararak en ucunu yumurta sarısına batırıp kapanmasını sağlayın. Yufkaların bir yüzüne de yumurta sarısı sürüp üzerine çörek otu serpebilirsiniz. Bazen yemekte hiç tadı bile gelmeyen bir malzeme aslında o yemeğin duruşunu ve “o” olmasını etkiler. Saatlerce konuşmadan, bağırmadan, direk söylemeden bile birini etkileyebilirsiniz. Düşünüp tek bir cümle söylersiniz ama o kadar yerindedir ki,”o” cümle o işin bundan sonra duracağı yeri belirler. Yani tek bir deneme, tek bir duruş, tek bir cümle hayatı değiştirebilir. Tereyağını tavaya koy, sıkça çevirerek yufkaların hayatını değiştir.


Afiyet Olsun…