1 Ağustos 2011

GÜNAYDIN...





Günaydın, dur dur.. uyanma. gözlerini kapat ve düşün...

Bugün de hayatta olman ne büyük şans. Her akşam,ertesi gün yaşayacağını düşünüp uyanmak ise ne kadar büyük saflık. Sevdiğin insanları bir daha görememe ihtimalini düşün şimdi onları kırdığın sebepler ne kadar mantıklı? hayatta olmanın bir mucize olduğunu düşündüğünde, hayallerin gerçeğe aslında ne kadar da yakınmış değil mi? çünkü hayaller hayata yakın,hayatta gerçeğe... hayatta olduğun sürece sen de  hayallerine... şimdi anladın mı umutsuzluğu bunca zaman bir yük gibi taşıdığını aslında. hayata vermediğin değerin sebebi hep senin olması mı? elinde olan şeylerin değerini o zaman bilemeyecek kadar safsan, kaybettiğinde de üzülmeyecek kadar cesur olmalısın. iyilik,güzellik elinde olduğunda zaten nefes almak gibi doğal ,standart mı oluyor bu yüzden mi sevgiler çabuk tükeniyor standartlaşabileceği sanılarak bulanabileceği mi düşünülüyor? güneşin doğuşunu ilk gördüğünde senin için ne kadar muhteşemdi, sen birçok kez gördüğün için muhteşemliğinden birşey kaybetti mi peki? birşeyler kaybedilmiş olmalı ama ? kaybeden aslında sensin, kendinden birşeyler kaybettin. sorun güneşte değil o hep aynı muhteşemliğiyle doğuyor ama sen aynı farkındalıkla uyanmıyorsun güne... ertesi gün göremeyeceğini bilseydin yine aynı heyecanla bakardın ama böyle bir anlaşma yapamazsın hayatla. o zaman sadece o günü kaybetmezsin işte. değer vermediğin her günün pişmanlığını da eklersin kaybına. geri getiremeyeceğin bir sevginin pişmanlığıyla kaybedersin,bir sevgiliyi. çünkü onunda kalbinde sana açtığı yer aslında hayatından bir parçadır ,belki de tümü... biraz anlamışsındır ne kadar kıymetli birşeyi sana ayırdığını yada senin ona ayırdığını ama değerini standartlaştırdığımız duygular,değerini kaybetmeden harcanmaya mahkum edilmiştir. Ve birgün hepimizden intikamını almak için sessizce kuytulara çekilmiştir. Hayat değer vermediklerini elinden almak için planlarını yapmıştır. son şansını da elinden kaçırdığında, elinden kaçırdığın şey de değil, hayat sana bakıp gülecektir. insanoğlunun ne kadar doyumsuz ve saf olduğuna... gülecek.

Bir romanda sevgilisinin ölmesi üzerine ,onun yaşamasını ama onu bir daha hiç görmeyeceğini onunla beraber olmayacağının anlaşmasını yapan kadın, bu gerçekleştiğinde sevgilisinin ölmesi için her gün dua etmiştir. çünkü onu hayattayken kaybetmiştir artık,onun olabilecekten uzaktadır artık. biz de değerini bilmediğimiz şeyler için her gün biraz daha kaybediyoruz... şimdi bu şeylere sadece uzaktan bakmamız gerekseydi biz de aynı şeyi yapardık. ama hayat insanlara böyle oyunlar oynamıyor. ona verilen aklı kullanmayan insanlar için zaman harcamak istemiyor. bizim cezamız hayatta dün veya bugün veya bir saniye sonra yaptığımız her şeyin sebebinin kendimiz olması,özgür irademizle verdiğimiz kararların sonuçlarının hayattan değil yine kendimizden gelmesi.

Tatmin olmayan ve doyumsuz insanoğlu, nelere sahip olduğunu düşünmeden istiyor. neyi istediğini bile bilmeden hep yeniyi... hep koşuyor , o kadar hızlı koşuyor ki nerelerden geçtiğini ve nereye gittiğini bilmeden sadece koşma eylemini gerçekleştiriyor. oysa nefes almak için dursa hayatın tam ortasında. hayatta olduğunu hatırlasa bir ağacın bile ne kadar muazzam olduğunu ilk günkü bakışıyla farkına varsa, koştuğu yerin aslında ölüm olduğunu anlasa. koşarken kaçırdığı güzellikleri ve yanında olanın değerini bilse. hayatın tadının çok basit şeylerde olduğunu görse, mutluluğun tam da avucunun içinde olduğunu farketse... peşinden koştuğu büyük şeylerin mutluluğun anahtarı sandığını anlasa, o kadar da gözükür ve çok kolay görülür olacağana inanmayacak kadar saf olmasa... büyük sandığı anahtarı elde etmek için koşarken elinden düşürdüğü ufak ama gerçek mutlulukların elinde olmadığını farkettiğinde ne yapacak? şimdi koskocaman bir yerin içinde ufacık mutluluk kırıntıları arayacak ama bulamayacak kadar zavallı olacak...

Gerçek güzellik ve mutluluk sadece gözle görülür olabilecek kadar basit olabilir mi veya kalıcı? bir insanın dış güzellğini herkes görebilir. peki ya bir insanın kusurlarını,yanlışlarını kaç kişi sevebilir? kim onları bile bir güzellik gibi görür, diğerlerinden ayıracak bir kusur ancak gerçek aşkın gözüyle bakıldığında güzel gözükür. ve sadece senin gözlerinle bakıldığından güzel gözükür. senin gözlerin olmadan kimsenin görememesi, aslında güzelliklerin anahtarı değil midir ? bak bir hayattaki bir anahtarı buldum.

Hayatta o kadar çok anahtar var ki... siz hep yanlış anahtarların peşinde koşuyorsunuz ilk elinize almanız gereken mutluluğu o kadar sıkı tutun ki sonra nereye koşarsanız koşun ama ... kafanızı yana çevirdiğinizde gerçek mutluluk hala orda olsun,çünkü alacağınız sahte keyiflere bile ancak gerçeğin yanında olduğunda kanabilirsiniz.

Neye uyandığınızı bilin size lütfedilen bir şansa uyanıyorsunuz, sizin olan bir hayata değil.

İşte şimdi günaydın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder